Bireyler nasıl meslek sahibi olabilir ve o meslekte geçerli belgeyi nasıl elde edebilir?
Öğretmenlikten doktorluğa, mühendislikten teknisyenliğe kadar birçok meslek veya bu mesleklerin kapsadığı alanlarda değişik kademelerde çalışacak insanlarımızın bu işleri yapmaya yetkin ve yeterli hale gelmesi ile yetkinliklerini geçerli belgeler ile tanımlamaları başlıca iki şekilde olmaktadır.
1- Meslek dalı ve kademesi ile ilgili diploma gerektiren meslekler,
2- Diploma olmaksızın mesleki yeterlilik belgesi ile tanımlı hale getirilebilen meslekler.
Birinci maddede anılan meslekler genellikle haklarında yasalar bulunan mesleklerdir. Öğretmenlik, Mühendislik, Doktorluk, Teknikerlik, Teknisyenlik ve bunun gibi unvanların alınabilmesi diploma şartına bağlanmış olan meslek ve meslek grupları. Bunlardan bazılarında çalışmak için tek başına diplomada yeterli olmamakta, diploma sorası uzmanlıklarında oluşması gerekir. Örneğin tıp doktorlarında alan belirlemeleri, mühendislerin belli projelere imza atabilmeleri veya öğretmenlerin belli kademelerde çalışabilmeleri için diplomalarına ilaveten uzmanlıklarını ispatladıkları ilave belgelere ihtiyaç duyulmaktadır.
İkinci maddenin kapsamında olan meslekler ise Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından belirlenen mesleklerdir. Bu mesleklerde söz sahibi olabilmek için açılacak sınavlara katılmak ve başarılı olmak esastır. Bu meslekler; sektörlerinde katılımı ile uzun süreli çalışmalar ile saptanmış ve şekillendirilmiş olup, her kademedeki çalışanı tanımlı hale getirmek amacını güder. Teorik olarak 1 ile 8 arasında çalışanlar kademelendirilirler. Ancak 1. Kademe hiç meslek becerisine ve herhangi bir mesleki diplomaya sahip olmayan grup olduğu için değerlendirilmez. Anlama kolaylığı açısından 2. Seviyenin çıraklığa, 3. Seviyenin kalfalığa ve 4. Seviyenin de ustalığa karşılık geldiği söylenebilir.
Hayatımıza 2000 li yıllarda Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalar neticesinde girdiğini düşündüğümüz bu sistem aslında 1200 lü yıllarda uygulanan ünlü Türk Töresi Ahilik ile çok benzeşir. Ahilikte de belirli mesleklerde kişinin bulunduğu yetkinliği kademelere bağlı kalarak ortaya koyan ve bu kademelerdeki geçişleri uygulamalı sınavlarla yapan bir sistem mevcuttu. Gene ahilikte kişiye sadece unvan verilmez, unvanı veren makam aynı zamanda o unvanı alarak çalışan kişinin sorumluluğunu da üzerine alır ve işini iyi yapıp yapmadığını gözlemlerdi. İşini iyi yapmayanların işine son vermek ve verilen yetkiyi almak da bu kişilerin yetkisi dahilinde idi. Bugün bile kullandığımız pabucu dama atılmak deyimi o günlerden kalan ve kişinin yetkisini iptal eden uygulamadır.
Ahilikte 9 seviye varmevcutkendır. Avrupa yeterlilikler Çerçevesi 8 seviyedir. İlk dört seviyeyi daha önce açıklamıştım. 5. Seviye örgün eğitimdeki ön lisans mezunlarına, 6. Seviye ise lisans mezunlarına karşılık gelen uzmanlıklardır. Genelde sistem 2 ile 5. Seviyeler arasında kişisel yeterlilikleri ortay koyar ama 7. Ve 8. Seviyelerde tanımlanmıştır ve akademik seviyelere (Doktora ve Profesörlük) karşılık gelir. Daha öncede belirttiğimiz üzere bu seviyelerde şimdiye kadar işlem yapılmadı.
Hedef örgün eğitim sisteminden yani okullarımızdan mezun olup kendi alanında değil başka alanlarda çalışacak olan insanlarımızı tanımlı hale getirebilmek veya örgün eğitim şemsiyesi altına alamadığımız yani yaptığı iş ile ilgili herhangi bir okulu bitirmemiş insanlarımızı tanımlı hale getirmektir.
Yeri gelmişken Yeterlilik Sistemi ile ilgili çok bilinmeyen ama önemli birkaç noktaya değinelim. Bizim insanlarımız herhangi bir konuda yeterlilik alınması söz konusu ise, o konuda bir okula veya bir kursa gitmesi gerektiğini düşünür. Doğal olarak MYK yı da kendisini yetiştirecek bir kurum olarak algılar ama durum tam tersidir. MYK kişilerin yetiştirilmesi ile uğraşmaz, hatta bilgi ve beceriyi nasıl elde ettiğini bile sorgulamaz. Sadece bilgi ve beceriye sahip olup olmadığını üst üste uyguladığı sınavlar yöntemi ile belirler. Dolayısı ile kurs ve kursa benzer hiçbir öğretme yöntemi kullanmaz ve bununla birlikte kendi çalışmalarını da sınavları uygulayan insanlara hiçbir şart altında ders verdirtme niteliğinde sunmaz.
Siz kendinizin herhangi bir konuda yetkin olduğuna inanıyorsanız yeterlilik sistemine başvurur, sınavda başarılı olur ve hak ettiğiniz belgeyi alırsınız. Buna hiç kimse engel olamaz veya sizden herhangi bir ön şart talep edilemez.
Yani; özetle bilgi beceriniz varsa sınava girer belgeyi alırsınız, peki ama ya yoksa?
Sistemin en belirsiz noktalarından biri budur. Sistem doğru bir yaklaşımla sınavları yapan eğitimcilerin ders vermesini kesinlikle engeller. İyi ama bu sınava girecekler bilgi ve beceriye sahip değillerse, nasıl elde edecekler sorusu ortada kalmaktadır. Şu ana kadar bu eğitimleri verebilecek kurumlar belirlenemedi. Zaten okul yapısından gelmeyen insanlarımız eğitimcilerimizin okullarda kullandığı kelimelere ve cümlelere de yabancı olduklarından konuyu bilseler bile kendini ifade edememektedirler. Bu konumda milyonlarca insan olduğunu düşünürsek oldukça büyük belki Milli Eğitim Bakanlığı’nın muhatap olduğu öğrenci sayısından daha çok insanımıza eğitim verecek yapılar oluşturmanın ne kadar önemli bir iş olduğu ortaya çıkar.
Bu işle uğraşmazsak ne olur, bu kadar sıkıntının içerisinde bu konu çok mu önemli diye düşünebilirsiniz.
Ülkemizde yanlış planlamalardan kaynaklanan, okullarını hatta üniversitelerini bitirmiş ama çalışamayan milyonla insanımız var. Bir şekilde sahada çalışıp iş öğrenmiş alaylı tabir ettiğimiz kendini geliştirmek isteyen ama tanımlı olmadığı için bu imkanlara sahip olamayan gene milyonla insanımız var. Düşünün şimdi, bir işi çok iyi biliyorsunuz ama sizi tanımlayan bir belgeniz yok. Dolayısı ile işverenlerin karşısında vasıfsız işçiden başka bir şey olamıyorsunuz. Bu durumda kendinizi geliştirmek için kitap okumaya araştırma yapmaya mı çalışırsınız yoksa kahvehanelerde şans oyunları ile mi vakit geçirirsiniz?
Milyonlarca insanımızı giderek cehalete doğru sürükleyen ve ülkemizi batağa çeken bu konunun düzeltilebilmesi için ülkemizde eğitim verebilecek herkesi harekete geçirip, tüm imkanlarımızı seferber edip, son işsiz insanımızı da üretken hale getirmenin ne kadar önemli bir hedef olduğu konusunda sanırım herkes hemfikir olabilir.
Bakın bu yazıda sadece işsiz veya tanımsız insanlarımızdan bahsettik ancak işi olan ama üretime katkısı yok denecek kadar düşük olan milyonlarca insandan hiç bahsetmedik ve bahsetmiyoruz.
Bu konuda gerek işsiz insanlarımızın dağılımı ve gerekse tanımsız insanlarımızın dağılımı bölgelere göre büyük değişiklikler gösteriyor. Bu sorunu çözecek eğitimler ise çok uzun zamanlara yayılmış okul disiplinindeki eğitimler değil. Zaten eğitime alacağınız kitlelerde de bir seviye birliği yok. Dolayısı ile yerel otoritenin sorunu tespit edip, mümkün olan en geniş katılımı sağlayarak eğitimler düzenlemesi ile sonuca gitmesi en kabul edilebilir yöntem olarak görünüyor.